18 Nisan 2011 Pazartesi

Mideniz kasılacak, yine de izleyin!

Sıkı bir kapitalizm eleştirisi izlemeye var mısınız? Şiddetinden, sözünden, kanından, kusmuğundan sakınmayan cinsten. ‘Kebap’ sersemletecek, çarpacak sizi, midenizde kasıntılarla çıkacaksınız salondan muhtemelen… 

Memleketleri Romanya’daki sefaletten kaçıp refah içinde bir hayat kurma umuduyla İrlanda’ya göç eden üç genç; Madalina, Voicu ve Bogdan aracılığıyla gelen bu şahane kapitalizm eleştirisi vuruculuğunu iki yerden alıyor: Birincisi Romanya’dan son yıllarda çıkan en kışkırtıcı ve gerçekçi tiyatro metinlerini yaratan Gianina Carbunariu’nun imzasını taşımasından. Oyunlarında günümüz Doğu Avrupalı gencinin, sosyalizmin çöküşünün ardından hem ülkelerinde yaşadığı boşluk duygusunu, hem de batıda yaşadıkları fiziksel ve duygusal ezilmeyi seyirciye de, oyunculara da acımadan anlatıyor, Carbinariu.   

‘Kebap’ın sert ve net metnini, Zişan Uğurlu’nun ‘Actors Without Borders’ - ITONY (International Theater of New York) tiyatro topluluğunun İstanbul ayağı olarak bir araya getirdiği genç oyuncu ekibi ve sade ama yaratıcı rejisi destekliyor. Duvar dibinde sıralanmış sandalyelerde bekleyen, siyahlar içindeki erkekler ve ufak tefek bir kadın görüyoruz ilkin. Oyun boyu farklı mekânları temsil edecek sandalyeler, ilk sahnede uçak koltuğu olarak karşımızda. Yerinde duramayan genç kız (Gülce Oral), ‘cool takılan’, görsel sanatlar eğitimi almak üzere İrlanda’ya seyahat eden, kendisi gibi Romen olan Bogdan’a (Görkem Kasal) hayallerini anlatıyor: Kendisine aşık, çevresi çok geniş erkek arkadaşı Voicu (Arda Çetinkaya) onu bekliyor, Dublin’de. Şahane bir işi olacak, tabii ki de asla dönmeyecek! Bu konuda hem fikirler, Romanya’ya dönmek söz konusu değil. Sonraki sahnelerde genç kızı bekleyen şiddet ve cinsel sömürü dolu hayatın, sevgilisiyle ilişkisinin ve hemşerisiyle yollarının nasıl kesişeceğinin, üçlünün Dublin’deki hayatının detaylarına girmeyelim…  

Voicu’nun bir el şıklatmasıyla oyuna dahil olan diğerleri, ‘erkekler dünyası’. Maddy’yi seksi Doğu Avrupalı ‘fıstıklardan’ biri olarak görüp arzulayan, döven, kıza tecavüz eden ‘batılı erkek dünyasını’ temsil ediyorlar. Ama Maddy’nin, hayatını özetlerken yaptığı bir tek kişilik şovu var ki, “Erkekler güruhu olmasaymış da genç kadının maruz kaldıklarını rahatlıkla sindirebilirmişiz” dedirtiyor. Gülce Oral, oyun boyu şekilden şekle giriyor. Çoğu kez yarı çıplak haldeki vücudu sürekli hırpalanırken, Oral ses ve beden kontrolünü kaybetmeden, izleyiciyi hayrete sokan bir performans sergiliyor.  
Öykü; porno ve fantezi dünyasına hapsolan, reşit bile olmayan bir göçmen kadına odaklanmış olsa da sonlara doğru iki erkek göçmenin çıkışsız hallerine de yakınlaşıyor. Feminist bir tercih olduğu açık, yine de Voici ile Bogdan’ın ‘anne yemeği hasreti’ ve ‘yalnızlık’ dertlerine sokulmuşken, aynı kapitalizmin erkekleri de ne beter hallere soktuğu biraz daha deşilseymiş diye geçiriyor insan içinden.
Velhasıl, seyri ve hazmı zor olacak ama izleyin. Bir de tüyo; bu oyunda kimse selama çıkmıyor. Çünkü anlattıklarında alkış bekleyen bir durum yok…