![]() |
Hakiki Gala'da sahnede Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş var. |
İstanbul'da alternatif, avangart, yeni, yarı profesyonel, amatör ya da bilip sevdiğim grupların işleri olan bir dolu oyunun peşindeyim 10 kusur yıldır. Bir kısmıyla gazeteci olarak oyunları üzerine söyleşmişliğim var. Kimisi zaten çeşitli amatör tiyatro çevrelerinden tanışım. Bir tiyatro blogu açmak için malzemeler mevcuttu, gidip izlediklerimi, oyunlar alemine dair kulağıma gelenleri yazayım bari dedim... Artık her pazartesi radikal hayat'ta yayımlanan 'bahar noktası' yazıları da burada...
19 Aralık 2010 Pazar
Seyirlik eğlence on yaşında!
‘Hakiki Gala’ 24 Aralık Cuma, 20.30’da Kumbaracı50'de.
Bu kafa başka kafa...: Hoop gitti kafa
Berkun Oya'nın kurduğu tiyatro topluluğu Krek'ten herhangi bir oyun izleyememiştim bir türlü. Ha gittim, ha gideceğim derken oyunlarına ('Bayrak', 'Bomba', 'Hoop Gitti Kafa') geçenlerde en yenisi geldi: 'Güzel Şeyler Bizim Tarafta'. Bir Krek ve Berkun Oya haberi yapmak farz oldu. Ama en sonuncusunu izleyip üzerine konuşmadan önce eksikleri kapatmak gerekti. Önceki akşam Krek'in santralistanbul'da açtığı yeni mekânında 'Hoop Gitti Kafa'yı izleyerek oyunlarından birini çentiklemiş oldum.
Önce minik ama önemli bir eleştiri. Ben gazeteci sıfatıyla davetli olarak gittim oyuna ama bilet fiyatının 40 TL (öğrenci 25 TL imiş) olduğunu öğrenince, derin bir nefes aldım! Nasıl yani? Bu tiyatro biletlerinin fiyatları meselesine kafayı takmış durumdayım. Neye göre belirleniyor yani bu fiyatlar? Ve nasıl oluyor da sürekli sürekli yukarı çıkmakta? Oyunun uzunluğu belki içerikte önemli bir kriter değil ama yarım saatlik bir oyuna 40 TL fiyat biçmek de neyin nesi? Bu oyunu (ve Krek'in diğer işlerini) görmek isteyip de cebinde 40 TL'si olmayan bir genç tiyatro meraklısı ne yapsın? Bilemedim...
Oyunu (cebinizde 40 TL'niz varsa ve santralistanbul'a gitmekten üşenmezsiniz, ki üşenmeyin gidin. Taksim, AKM'den sık aralıklarla ücretsiz servis kalkıyor, dönüşü de aynı şekilde yapmak mümkün. Dahası insan kendini iyi hissediyor santral kampüste) rahatlıkla öneririm. Oya'nın yazdığı oyun geçtiğimiz İstanbul Tiyatro Festivali için hazırlanmıştı. Bartu Küçükçağlayan ve Onur Ünsal var sahnede. Bol enerjili, hareketli, sıkmayan ve takdir edilesi bir Bartu Küçükçağlayan performansı izleyeceksiniz giderseniz. Muhtemel ki oyuna dair en çok aklınızda kalan da Bartu'nun performansı olacak. Zira ortada bir metin olduğunu söyleyemem. Fikir gayet zekice ama tiyatrodan az çok anlayan herkes, izlediğinin esasında bir eğitim çalışması ürünü olduğunu fark edecektir. Şöyle ki, Bartu'nun canlandırdığı 20'li yaşlardaki günümüz genci, müziğin ve cigaranın başrolde olduğu evinde, üstünden dökülen eşofmanı ve tişörtüyle, saçı sakalı birbirine karışmış halde 'takılmakta', bangır bangır müzik dinleyip eski koltuğunun üstünde bir güzel tepinmektedir. Yakın arkadaşı olduğunu anlayacağımız bir başka günümüz genci (Onur Ünsal) yüksek sesli müzikten ve Bartu'nun kendinden geçmiş haldeki tepinmelerinden bir türlü fırsat bulup, vermesi gereken acı haberi ("Abi, baban öldü") verememektedir. Sonrası yarım saatlik enerjisi son derece yüksek bir didişme... Bartu'nun verdiği tepkiler, vücudunu ve sesini türlü hallere sokarak 'acı haberi' ısrarla almaması, kabullenmemesi, reddetmesi, Onur Ünsal'ın da şaşkınlık içinde debelenerek arkadaşını babasının cenaze merasimine yetiştirmeye çalışması... Nasıl bir çalışma yürüttüklerini bilmiyorum ama yüksek oranda doğaçlamaya dayalı bir sürecin ürünü olduğunu tahmin etmek de zor değil. İzlemesi kesinlikle zevkli, dahası oyuncular da epey eğlenmiş, oynarken de çok eğleniyorlar.
Neticede bir performans izliyor seyirci. Ölüm/babanın kaybı üzerine derinlikli bir tahlil falan yok. Zaten hakikatten ortada bir metin yok. Ama yine de 'ölüm haberi verme anı', bir tiyatro çalışması yapmak için iyi fikir.
Oyunu bir camın arkasından izledik. Krek'in yeni sahnesindeki tüm oyunlar bu şekilde sahnelenecek anladığım kadarıyla. Sahne bir camla örtülü, oyuncular camın arkasında kalıyor. Seyirciler de kendilerine dağıtılan kulaklıklar vasıtasıyla dinliyorlar.Neden böyle bir şey tercih ettiğini Berkun Oya'ya söyleşide soracağım artık. Ama iyi bir deneme, 'cam arkası tiyatro'.
Sırada 'Bomba' ve 'Güzel Şeyler Bizim Tarafta' var...
17 Aralık 2010 Cuma
Kadın - erkek komedisi dediğin böyle yapılır!

Ankara Üniversitesi DTCF çıkışlı tiyatrocular Nergis Öztürk, Didem Balçın ve Aydın Şanlı tarafından kurulan Tiyatro DAN’dan bir kadın-erkek ilişkileri güldürüsü: ‘Bunu yapan iki kişi.’Oyun, kadınla erkeğin ilk gençlikten yetişkinliğe dört dönemini matrak bir dil ve kıvrak oyunculuklarla sahneye taşıyor. Toplumsal cinsiyet meselesine pek girmeden, bildiğimiz mevzuları tatlı tatlı anlatıyorlar. Kadının 'evlenmek uğruna' için sevgilisine karşı zararsız fitne fesatlara giriştiği bölüm hariç (Kabul hâlâ 'seviyeli' komikti ama yine de daha zekice, hadi zorlayalım biraz daha kadın bakış açısıyla yazılmış olabilirdi o bölüm de...)
Televizyonlarda birbirini tekrar eden, cinsiyetçi skeçlerden sıtkımız sıyrılmışken, kadın – erkek ilişkisinin komedisinin nasıl yapılacağına şahane bir örnek. Bilhassa 'Çok Güzel Hareketler Bunlar' ekibine acil reçete olarak yazıyorum. Altın Portakallı Nergis Öztürk’ü canlı izlemek de cabası… Yağmur, soğuk diye üşenmeyip gidilsin, izlesin, gülünsün...
Pek bilgi yok ama adresleri şu şekil: http://www.tiyatrodan.net/
Hem çocuğa, hem büyüğe…

Bu oyunda çaydanlık dile geliyor, şemsiyenin çenesi açılıyor, ayakkabı anlatıyor da anlatıyor… Takside unutulmuş sardunya sahibini beklerken, kayıp eşya bürosunun diğer ‘yalnızlarıyla’ dertleşiyor. Hiç düşündünüz mü kaybettiğiniz eşyalarınız sizden uzakta ne yapar? Çocuk edebiyatının tanınmış yazarı Sevim Ak vaktiyle düşünüp yazmıştı hayalindekileri, ‘Kayıp Eşya Bürosu’ adını verip öyküsüne. Tiyatro BeReZe de aynı adlı oyunla çocuk - büyük karşısına kurulacak seyircilere aktarıyor öyküyü, sahneden. 4 yaş üstü çocuğa da gider, masalları çoktan unutmuş büyüklere de… Bildiğimiz çocuk tiyatrosundan farklı işler sergileyen grubun son numarasının teknik adı, ‘obje tiyatrosu’. Türkiye’de pek yapılmayan bir tür olduğunu not düşelim, merakları deşelim…
Oyunlar, istanbulimpro terminal'de (İstiklal Cad. No:112) Detaylar http://www.tiyatrobereze.com adresinde...
27 Kasım 2010 Cumartesi
Sahnede mahalleli var, kulak ver!

Efendim pek sevdiğim bir gruptur kendileri, geçenlerde 10'uncu senei devriyeleriydi. Tiyatro TEM olur isimleri... Hakiki Gala'dan yola çıkarak grubu anlatan yazım gazetede yayımlandıktan sonra buraya da konacak. Ama önce yeni oyunları 'Beraber ve Solo Şarkılar' için minik bir duyuru gelsin...
Sahnede mahalleli var, kulak ver!
Memleketin en özgün tiyatro gruplarından olduklarına şüphem yok. Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş'ın, ara ara katılan destek kuvvetlerle 'kalabalıklaşan' ama özünde 'iki kişilik dev kadrodan' oluşan grubu Tiyatro TEM'den dumanı üstünde yeni oyun: 'Beraber ve Solo Şarkılar.' Oyunlarında kukla, gölge, anlatı tiyatrosu örneklerini nefis bir şekilde icra eden ikili, bu kez gözlerini kentleri sarıp sarmalayan 'dönüşüm projelerine' dikmiş. Ayşe Bayramoğlu'nun kaleme aldığı oyunda Selen, Aktaş ve Nihal Geyran Koldaş'ı izleyeceğiz. Birileri, yaşadığımız alanlarda seri bir 'yık-kov-yeniden yap' faaliyeti yürütürken, sahnede mahallellerini kaybeden insanları ve onların belleklerinden süzülenleri, şarkılar eşliğinde dinlemek bir nebze iyi gelecektir belki... Ya da suçluluk duygusu... Muhakkak izlensin, herkes kendi karar versin derim.
İlk oyun 3 Aralık Cuma, 20.30 Kumbaracı50, Beyoğlu. Biletler gişede ve Biletix'te
22 Kasım 2010 Pazartesi
Tiyatro Oyunevi'nin Son Bir Kez'i...


